Melez Kampı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Melez Kampına Hoşgeldiniz!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Xenon da Firenze

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ephesus Dragneel
Khione Çocuğu
Khione Çocuğu
Ephesus Dragneel


Lakap : Bana adımla hitap et!
Mesaj Sayısı : 23

Xenon da Firenze Empty
MesajKonu: Xenon da Firenze   Xenon da Firenze Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 8:33 pm

Sabah oda görevlisinin berbat zili ile uyandım. Ben ve Lawrence yataklarımızı toplayıp yatılı okulun yemekhanesine geçtik. Çok geçmeden kızların odasından Veronica da yanımıza geldi. Böylece okulun belalı üçlüsü tamamlandı. Okuldan kaçtığımızda hep başımıza kötü olaylar gelirdi. Yemekhanede her zamanki sabah mönüsü peynir , ekmek vardı. Yemekhanemiz üzerinde işlemeler bulunan bir sürü cam , tahta sandalyeler , çok sağlam – evet gerçekten çok sağlam bir keresinde çarpında kafamı yarmıştım.- metal kocaman bir masa bulunan ve diğer yatılı okulların yemekhanelerine göre daha üst düzey bir yemekhaneydi. Bu gün Cuma olduğundan dışarı çıkıp gezme iznimiz vardı. Yemeklerimizi bitirdikten sonra biraz eğlenmek için okulumuzun kısmen ileri düzey sayılabilecek bilardo salonuna geldik.

Bilardo salonunun görevlisine , bay Watari’ye üç beş dolar fazla para verinde bizi öğretmenlere söylemiyordu. Bay Watari orta yaşlı , kirli sakallı ve fazlasıyla paraya düşkün bir adamdı. Bilardo masasının başına geçtiğim de bana bağırarak Veronica “ Hey , X belki bu sefer beni yenebilirsin ! “ dedi alaycı bir tavırla. Bilardo oynamaya başladığımdan beri ne ben , nede Lawrence Veronica’yı yenebilmişti. Bu sefer Veronica’yı yenecektim ama önce turnuva yaptığımız için Lawrence ve ben mücadele edecektik. Yorucu bir bilardo maçından sonra Law’ı zor da olsa yendim. Veronica bana “ Şimdi işin bitti ! “ der gibi bir bakış attı. Bilardo maçına dalmışım ki Bay Watari “ Öğretmenler geliyor , kaçın çocuklar ! “ dedi ve üçümüz birden bilardo salonundan çıkıp sınıfa doğru koşmaya başladık. Saate baktığımda ilk dersi kaçırdığımızı fark ettim. En berbat ders olan geometri dersinden kurtulmuştuk. Bay Wolfram’ın dersi vardı sırada , kimya ! Nedense bu öğretmenimiz tüm çocuklara sıcak kanlı davranır özellikle biz üçümüzün üstüne çok düşerdi. Bu sevgisine karşılık tüm öğrencilerin en sevdiği öğretmendi. Ders zili çaldıktan beş dakika sonra sınıfa vardık . Camelot yatılı okulu Amerika’nın en büyük ve en karışık yatılı okuluydu. Beni pek fazla sevmeyen Christensén ailesi iyi bir eğitim görmem için bu lüks okula yollamıştı beni. Derse üçümüz birden geç girince öğretmenimiz Bay Wolfram “ Xavier , Lawrence , Veronica , nerelerdesiniz böyle , gözümüz yollarda kaldı ! “ dedi o güven verici gülümsemeyle. Birlikte yerimize geçtik öğretmenimiz , Lawrence’ı en öne almıştı çünkü kimyada sınıfın –hatta okulun- en yeteneklisi oydu. Ben ve Veronica yan yana oturuyorduk. Veronica’nın o masmavi gözleri ve onunla mükemmel derecede uyumlu saçları ile harka görünüyordu. Ah ! Yapma o senin en yakın dostun ona aşık olamazsın Xavier ! diye iç geçirdim.

Tüm dersler bitince okuldan dışarı çıktık. Biz zengin ailelerin başlarından atmak istedikleri üvey yada dışlanmış çocukları olduğumuzdan ceplerimiz her zaman doluydu. Sonunda arkamızda bırakmıştık devasa büyüklükteki eski İngiliz kalelerine benzeyen Camelot yatılı okulunu. Hemen bir yada iki sokak ötedeki atış poligonuna gitmeyi planlamıştık , orası Veronica’nın favori mekanıydı. Sadece altı saatimiz vardı Cuma izninde. Atış poligonunun heybetli tabelasının altında Veronica mutluluktan çıldırmak üzere gibiydi “ Hadi bu sefer sizi yeneceğim. “ dedi. Silah kullanmakta tartışmasız şampiyon Lawrence’dı . İçeri gireli daha yarım saat olmamıştı ki dışarıdan büyük bir gümbürtü geldi.

Üçümüz birden dışarı çıktığımızda kanımızı donduracak bir görüntüyle karşılaştık. Bu iki boynuzu olan , tıpkı insan gibi iki ayağı üzerinde duran devasa bir boğaydı ! Büyük ihtimal saçma hayallerimden birini görüyordum diye düşünüp gözümü kapatıp iki defa derin derin nefes aldım. Gözlerimi açtığımda görüntü hala karşımdaydı. Bu yaratık karşısında Veronica donakalmıştı resmen. Bu sessizliği Lawrence bozdu “ Ne duruyorsunuz kaçın ! “ sözleri çok mantıklıydı . Veronica’yı sarstım ve kendine getirdim. Birlikte kaçmaya başladık tam o sırada eski model ve bir servet değerinde olan klasik bir araba önümüzü kesmişti. Arabanın içinde Bay Wolfram duruyordu “ Hadi çocuklar atlayın ! “ dedi bize hep birlikte arabasına bindik ve kaçmaya başladık. Bu garip görünüşlü yaratık devasa cüssesine rağmen gerçekten hızlıydı. Birlikte şehrin ötesindeki tarla gibi bir yere geldik.

Arabadan inip eski ve büyük ihtimal yanmış bir evin içine doğru koşturmaya başladı Bay Wolfram böyle bir durumda onun dediklerini sorgulamadan yapıyorduk. Dördümüz içeri sığındığımızda rehberimiz yani öğretmenimiz elini bir süre tozlu duvarların arasında gezdirdi ve bir yer buldu. Gerindi ve tam o taşın üzerine vurdu. Taşın üzerinde mavi renkli bir üçgen parladı. Olayların şokunu atlatamadan bir şok daha yaşadık eski bir geçit açıldı ve tozlu merdivenler belirdi. Birlikte aşağı indik burası bir sürü silahın bulunduğu gerçekten eski bir silah mahzeniydi. “ Hadi öyle bakmayın da bir silah seçin kendinize ! “ diye homurdandı Bay Wolfram. Hemen lafa atılıp “ Bay Wolfram ! “ sözümü kesti ve “ Wolf desen yeter . “ dedi . Öksürüp lafıma devam ettim “ Wolf neden buradayız , bu yaratık ne ? Bize açıklar mısın ? “ dedim . “ Bu işler bittikten sonra tüm sorularının cevabını bulacaksın . “ dedi güven verici bir ses tonuyla. Dışarıdan o dev yaratığın sesi duyulduğunda Veronica bir mızrak , Lawrence gümüş üzerine altın işlemeli bir yay buldu. Ben hala kendime uygun bir silah bulamamıştım. Kılıçlar , hançerler , ok-yay takımları , baltalar hiçbiri bana uygun değildi. En sonunda kendime uygun bir silah buldum metalik , jilet gibi keskin tırnaklı bir zırh eldiveni. Hepimiz silahlarımızı aldıktan sonra Wolf kapıyı tekrar açtı ve dışarı çıktık.

“ Artık o minotor ile savaşmaya hazırsınız ! “ dedi Wolf. Demek o devasa yaratık bir minotordu. Dördümüz birden dışarı çıktık ve minotorun karşısına dikildik. Dört kişi bu devi rahatça öldürebiliriz diye düşündüm içimden. Wolf , Law’a nasıl yay kullanılacağını gösterdi. Law ilk denemesinde minotorun dikkatini çekmişti. Tamamdır şimdi yandık diye düşünürken Veronica “ Tamam bir planım var ; Law onu kendine çekecek ben önden mızrağımla Xavier... “ Bir anda sözü kesilmişti sanırım silahım ile neler yapabileceğimi düşünüyordu. “ Arkadan saldırırım ! “ dedim muzip bir ifadeyle. Plan belliydi. Veronica minotora doğru yaklaşırken minotor bir nara atarak sırtından dev bir balta çıkardı. Veronica mızrağını tam ayağına sapladı dev yaratığın. O sırada Law ve Bay Wolf minotorun dikkatini dağıtmaya çalışıyordu. Sırtına çıkmak için zıpladım ve eldivenimi sırtına sapladım. Bu şekilde yaratığın sırtına tırmanmaya başladım. Sanırım sırtında açtığım yaralardan canı acımıştı. Hiddetle baltasını Veronica’ya savurdu. Tek hamlede Veronica’yı yıkık dökük evin duvarına fırlatmayı başardı. “ Hadi ! Çok az kardı X , tırman şu sırta ! “ diye bağırındım kendi kendime. Kafasına ulaştığımda boynuzlarından birini kavradım sol elimdeki eldiven ile boynuzunu tuttum. Yaratık benden çok rahatsız olmuştu. Delirmiş gibi tepiniyordu. Sağ elimle de diğer boynuzunu yakaladığımda hiç beklenmedik bir şey oldu. Lawrence’ın oku minotorun tam kafasına gitmişti. Acı içinde bağırdı yaratık. Oku kimin attığını anladığından Law’a doğru hızlı adımlarla ilerledi ve onu yakaladı. Bir şeyler yapmalıyım , arkadaşlarımı kurtarmalıyım. Aklıma bir plan gelmişti çok çılgınca bir plan. Minotorun boynuzunu koparmak için onu çekiştirmeye başladım. “ Hadi ! X başarabilirsin ! “ diye çığlık attı Law. Konuşmasından rahatsız olan minotor onu havaya kaldırdı ve göremeyeceğim kadar uzağa fırlattı ! Olamaz bu şiddette bir çarpmadan sağ kurtulamaz. “ Hayır ! “ diye çığlık atarken birden yaratığın boynuzu yerinden ayrıldı. Sivri tarafını kafasına doğru alarak “ Bu Lawrence için ! “ diye bağırıp boynuzunu yaratığa sapladım. Bu öldürücü bir darbeydi. Birden yaratık kuma dönüştü ve yok oldu. Bu kadar yüksekten aşağı düşmeye başladım. Tam o sırada kahraman öğretmenim insan üstü bir hızla koştu ve beni yakaladı. Bir ayrıntı dikkatimi çekmişti ayakları ! Normal değildi , aşırı kıllıydı. Hayır bu kıl değildi bacak kısmı ve ayakları keçiydi. Bunca anormal şey yanında gerçekten küçük bir ayrıntıydı. Birlikte Veronica’nın yanına gittik. Olamaz ! Can çekişiyordu. Ağlayarak “ Ne bakıyorsun ! İlk yardım malzemelerini getir ! “ diye bağırdım Wolf’e. Bana hüzünlü bir ses tonu ile cevap verdi “ Onu kurtaramayız. “ Önce Law sonrada Veronica , tüm arkadaşlarımı kaybetmiştim. Artık eski hayatıma geri dönemezdim.

Bay Wolfram sırtımı sıvazlayıp “ Haydi arabaya atla ! “ dedi. Sorgulamadan onu dinledim ve arabasına bindim. Bir süre sonra bizi bir tarlanın yanında tek tük seçilen bir arsaya getirdi. Yakınına gidince burası bir arsaya değil bir kampa benziyordu. “ Zor bir gün geçirdin ama artık çok farklı bir hayatın olacak , MELEZ KAMPINA hoş geldin ! Emin ol her şey daha iyi olacak ! “ dedi gururla. Geçmişi bir kenara bırakıp tüm sorularımın cevabını alacağım yere doğru ilerlemeye başladım. Artık kamptan içeri girmiştik geri dönüşüm yoktu tedirgin bir şekilde etrafı süzdüm. Güven veriyordu burası bana ; burada güçlenip arkadaşlarımın intikamını alacağımı hissediyordum…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hades

Hades


Mesaj Sayısı : 2

Xenon da Firenze Empty
MesajKonu: Geri: Xenon da Firenze   Xenon da Firenze Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 8:59 pm

Çok fazla yazım hatası vardı, kurgu fena değildi.

85.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Xenon da Firenze
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Melez Kampı :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: